Sayfalar

25 Mart 2012 Pazar

Alın Size Paris Rüyası!


Daha önceki yazımızda evlilik yoluyla Fransa vizesi alma konusunu mümkün mertebe tafsilatlıca işlemiştik.
O yazıda Fransa'da yaşamakla ilgili bazı önemli noktalara değineceğimiz diğer bir yazı yazacağamızı belirtmiştik. Şimdi hem verdiğimiz sözü tutmak, hem de bilgiye ulaşmayı kolaylaştırmak adına bu yazıyı da yayınlamış olalım.

Yeni Bir Hayat: Fransa'dan İzlenimler

Bu sayfaya son yazımı yazalı bir buçuk yıldan fazla olmuş. Sadece bunu bilmek bile Fransa'nın şartları hakkında bir ipucu verse gerek. Öyle ki çok şeylerden vazgeçtim çok sevdiğim hâllerden feragat ettim. Klasik bir serzeniş değil bu, "modern dünya da insanı monotonlaştırıyor hacı yaa" muhabbeti değil. Sistemin insana farkettirmeden enjekte ettiği hırs, 20 li yaşların başındaki heyecanın aynı yaşların sonlarında maişet kaygısı ile törpülenmesi, yani tek amaca yönelik olarak giderek sönmesi, ne bileyim işte; en azından iki haftada bir ortalama 200-250 sayfalık bir kitap okuyan- okuma azminde olan benim halihazırda elimdeki kitabı tüm akıcılığına rağmen üç aydır elimde gezdirmem herhalde durumu açıklar.

Kaldı ki okumak bir yana Türkiye'nin iki büyük sözlüğünde yazar olduğum halde aylardır iki çift yazmadım bile.

Neyse bu kadar yakınma yeter, önceki kayıtta söz verdiğim Fransa' ya varış sonrası tecrübelerimi yazayım da en azından kendime olan saygımı kaybetmeyim.

Öncelikle şunu belirtmeliyim ki, ben bu ülkeye gelmek istediğim için gelmedim. Allah kısmet ederse yakın gelecekte de bu ülkede kalmayı düşünmüyorum. Dönüş için ciddi planlarım var. Eskiden bu yana kafanızda oluşmuş Avrupa manyak süper, zenginlik fışkırıyor, mükemmellik diz boyu, demokrasi sokaklara saçılmış halde, rahatlık batıyor vs. gibi düşünceleriniz varsa bu düşüncelerden kurtulmaya bakın derim. Zira Fransa krizin içinde ve günden güne de kötüye gitmekte. Nere(m)den çıkarıyorum bunları? Gördüğüm -en azından iktisat bölümü mezunu olarak- görebildiğim şeyler var. İnsanlar şu anda Fransa'da bir zamanlar Türkiye'nin yaşadığı hali yaşıyorlar desem inanır mısınız? Her gün yeni bir zamla uyanmak mesela, her geçen gün bir öncekini aramak, kazançların giderek düşmesine karşın masrafların artması. Size göre Avrupa'da yaşamak son model mercedese binmekten başka birşey değilse buyurun gelin, çalışın inşaatta, 2 seneye kalmaz âlâsına binersiniz mercedesin. Fakat mesele bununla bitmiyor. Eğer şartlarınız çok çok kötüyse, kırsal kesimde yaşıyorsanız, geliriniz oldukça düşükse size biraz hak veririm. Öteki türlü pek iyi gözle bakmam ama yine de isteyen şansını denesin.
Bu konu çok tartışılabilir, tartışıldıkça da kahvehane muhabbetine döner, bu nedenle burada kesip asıl konuya dönelim.

Eğitimler & Formasyonlar & Harcanan Zamanlar

Öncelikle şunu belirtelim ki ilk yazıda bahsettiğimiz konsolosluktaki kurslardan, derslerden daha fazlası verilmektedir burada. İçişleri bakanlığı bünyesinde, Fransa'ya gelen yabancıların ülkeye entegrasyonundan ve adaptasyonundan sorumlu kurumlar var. Bunların başlıcası ilk yazıda da adı geçen OFİİ dir. Yasal oturum sürecinde gerekli formasyonların, yabancı dil öğreniminin ve diğer benzer konuların takibini bu kurum yapıyor. Sizi randevuya çağırıyorlar, iletişim bilgilerinizden başlayarak pek çok şahıs bilgilerinizi istiyorlar. Sizi dinleyen danışman mevcut bilgilerden hareketle sizi tanımaya çalışıyor, özellikle mesleğinizle ilgili yardımcı olmak üzere daha önce ne iş yaptığınızı, yeteneklerinizi ve Fransa'da ne iş yapabileceğinizi sorguluyor. Bu ilk randevuda pasaportunuza bir bandrol (vignette) yapıştırılıyor ki, vize bitiminde hala oturum kartınızı (titre de séjour) alamadıysanız bu viğnette sayesinde oturum veya geçici kağıt(récépissé) alana kadar kağıtsız kalmamış oluyorsunuz.

Daha sonra çeşitli zamanlarda 2-3 adet formasyona çağırılıyorsunuz. Bunlar genelde bilgilendirme amaçlı oluyor, zorunlu olduğu ve gelmezseniz zor durumda kalacağınız söylenerek korkutuluyorsunuz. Tabii ki katılmamanın herhangi bir cezası yok, sadece devlet burada masraf etmiş, bir uzmana (öğretmene) yabancılara birşeyler anlatması ve bir tercümana da bu anlatılanları yabancılara çevirmesi için para vermiş, hatta o gün o formasyona katılanların yemek paraları karşılanmış. Sonuçta devlet bu masraflara karşılık o gün pek çok kişiye ulaşmayı hedefliyor. Ayrıca benim kendi kanaatime göre bu formasyonlara falan mümkün olduğunca katılmak gerekir, zira ilerde kartınızı yenilerken yahut olur da birgün fransız vatandaşlığına falan başvurmak isterseniz bu formasyonları dikkate almaları ihitmalı yüksektir.

Peki bu formasyonlar nelerdir: hepsini tek tek anlatmak gereksiz ancak mesela iki tanesi şunlardır : La formation civique ( Fransa'da vatandaşlık üzerine), bir diğeri La formation sur la vie en France ( Fransa'da hayat üzerine formasyon). şimdi burada yazarken kolay geliyor ancak inanın bunların hepsi bir süreç, hepsi belli bir zamana mal olan şeyler. Eğer benim gibi Türkiye'de yaptığınız işi burada yapamıyorsanız yahut bir iş ayarlamadan geldiyseniz buraya yani bir şekilde işsizseniz, bu süreçleri atlatayım, biraz da fransızca öğreneyim de iş bulayım derseniz belki de 1 yılınız kaybolup gider, farkında olmadan.
Bütün bunlara ilave olarak Fransa'da pek çok eğitimler vardır, misalen 26 yasin altında buraya gelmiş olanlar için ücretsiz meslek edindirme kursları vardır ki bunlar mecburi değil isteğe bağlıdır. Bulunduğunuz yerin ilgili mercilerinden talep etmeniz gerekir.

Zorunlu dil eğitimi meselesine gelince; yine OFİİ'nin yönlendirmeleriyle bir merkezde fransızca seviyeniz ölçülüyor ve buna göre minimum 200 saat olmak üzere icabında 600-700 saate kadar fransızca eğitimine tabi tutuluyorsunuz. Yine gözünüz korkutuluyor "gelmezseniz şöyle olur böyle olur" denilerek, ancak bu kez kendilerine hak verilebilir. Şöyle ki; bu ülkede yaşamaya gelmiş birisi için biraz da olsa fransızca konuşabilmek şart, daha da önemlisi ilerde oturum kartı yenileme taleplerinizde dil konuşup konuşamadığınıza ve bu kursları takip edip etmediğinize bakılıyor. Etrafımda çeşitli sebeplerden dolayı bu dil kurslarına gitmemiş onlarca insan var ve problemsiz yaşayıp gidiyorlar. Ancak bunun bu şekilde gideceğinin garantisi yok, hele de sürekli yabancılar aleyhine kanunların, düzenlemelerin gündeme getirildiği Fransa'da.

Pratik Bilgiler

En azından gündelik hayatı kurtaracak kadar fransızca bilmek gerektiği anlaşılmıştır sanırım.
Sürücü belgenizi Türkiye'de alıp geldiğiniz takdirde burada Fransız sürücü belgesiyle değiştirebiliyorsunuz.
Eğer memlekette nitelikli bir iş yapıyorsanız, iyi bir konumdaysanız, yahut üniversite mezunu iseniz mevcut durumunuzun çok altında işlerde çalışabilir, niteliksiz kişilerin emri altına girebilirsiniz. Daha da kötüsü belli bir süre işsiz kalabilirsiniz. Gelirken bunları dikkate alın.
Fransa'da işsizlik maaşı alabilmek için en az altı ay çalışmış olmanız gerekmektedir.
Devletin maddi durumuna göre insanlara verdiği yardımlar var, kira yardımı, ücretsiz ulaşım kartı vs. gibi. Bunlardan faydalanmak için gerekli başvuruları yapmalısınız.
Fransa'da randevular, prosedürler önemlidir. Hemen herşey kağıt üzerindedir, yazışmalar mektuplar önemlidir.
Sözün hülasası: kurallara dikkat edin, her alanda örneğin trafikte araç kullanırken aşırılık yapmayın, sorun yaşamazsınız.
Unutmadan bir de, sizden önce buraya gelmiş olanlar, yahut Fransa'da doğmuş büyümüş olan Türklerin -şaka yollu dahi olsa- aşağılamalarına kendinizi alıştırın. Buna adapte olmak kimi zaman Fransa'ya adapte olmaktan zor olabilir. Farklı ve memlekettekinden çok daha serbest yetişmiş, rahat bir geleneğe sahip insanlar, efendi ve alçakgönüllülerden hayli fazla Fransa'da. Benim gibi çok da muhafazakâr olmayan birisi dahi rahatsız olmuş ise bunu ciddiye almanız gerekir.

Şimdiden bu yola çıkan herkese Allah'tan kolaylıklar dilerim.

22 Ekim 2010 Cuma

Sar bir kilo çikita.


Her ne kadar kimi platformlarda, belki afrodizyak etkisinden, yahut bal, süt gibi kimi gıdalarla karıştırılarak sanki bir kuvvet macunuymuşcasına servis edilişinden mütevellit sahip olduğundan farklı anlamlarla açıklanmaya çalışılmışsa da muz; en basit tanımıyla tropik bir meyvedir. sıcak iklimlerde yetişir. Bizim memlekette de üretiminin az olup büyük ölçüde ithal edildiğinden olsa gerek, gayet pahalıya satılır. besin değeri yüksek, vitamin-enerji deposu, pastaya, keke, pudinge de gayet yakışan bir meyve.

Eskiden, -eskiden derken çok eskiden değil şunun şurasında 90 larda- elit manavlarda ve mahalle pazarlarının zengin tezgahlarında elma armut gibi bu toprağın meyvelerinin 2-3 katı fiyatına satışa sunulan muzdan satın almak bir çeşit lükstü. Hatta yakın tarihlere değin herhangi bir hasta ziyaretine veya başka hediye götürülmesi gereken bir ziyarete gidileceği zaman kıymetli bir hediye olarak muz alınıp götürüldüğü görülmüştür. Bu yazıyı okuyanlar lütfen ' ulan tamam fakirlik vardı da Türkiye bu kadar da yoksulluk ülkesi değildi' demesinler, zira biraz sonra anlatacağım olayın geçtiği mekanlar gerçekten yoksul insanların yaşadığı yerlerdi.

Muza dönecek olursak, babam işçi olmasına rağmen bizim eve çeşitli meyvelerle birlikte muz da girerdi ara sıra. kendisini de tadını da tanırdım. Ancak herkes benim kadar şanslı değildi.

90 lı yılları yaşıyorduk. yer yaşadığım şehirdeki çarpık yapılaşmış gecekondu mahallelerinden biriydi. Anlaşılacağı üzere ekseriyetle maddi durumu zayıf olan kişilerin yaşadığı bir yerdi. Hatta bu mahalle bana arabaların arkasından koşan çocuklarıyla, kimi işlerde imece usulunu kullanan insanlarıyla, yaşama şekilleriyle Kemal Sunal'ın orta direğin sıkıntılarını anlatan 80 li yıllara ait filmlerinden çıkıp gelmiş gibi görünürdü. Kahir ekseriye köyden şehire yeni göç edenlerin yaşadığı bir mahalleydi, dolayısıyla köyden pek bir farkı da yoktu. Sonraları hayatın gerçeklerini anlamaya başladıkça kızmıştım bu mahallede oturanlara, hepsine değil ama. Tamam, bazıları gerçekten yoksul insanlardı ancak bazıları vardı ki; para biriktirmek için pek çok lüksten vazgeçiyorlardi. Ancak farkında değillerdi ki, ileriye yönelik olarak iyilik yaptıklarını düşündükleri çocuklarının çocukluklarının bir yanını buruk bırakıyorlardı. Yani demem o ki, bazıları gercekten para harcamayı bilmeyen çarıklılardı.

Bu mahallede amcamlar otururdu. Biz de ben 2 yaşıma gelene kadar bu mahallede oturmuştuk; daha sonra biraz daha eli yüzü düzgün, genelde memurların yaşamayı tercih ettiği bir semtten apartman dairesi alıp taşınmıştık. O mahallede oturmasına karşın amcamın maddi durumu iyiydi. Bir dönem ticaretle uğraşmış, sonra işler bozulmaya başlayınca bırakıp başka işlerde çalışmıştı. Evi 2 katlıydı, alt katı kiraya verir kendisi üst katta otururdu. Evinin geçimini rahatlıkla sağlayıp çeşitli gıda maddelerinden çoluguna çocuğuna tattıracak kadar geliri vardı. Dolayısıyla muzun tadını benim amca çocukları da o mahallede yaşamalarına rağmen bilirlerdi.
Mahalle, otomobilin önceye nazaran yaygınlaşmış olmasına rağmen, araba görünce eski türk filmlerindeki gibi peşinden koşan çocuklara sahipti.
Amcamları ziyarete gittiğimiz bir gün, büyükler evde otururken biz çocuklar çocuk aklımızla dışarı çıkmıştık. Mahallenin diğer çocukları da oradaydılar. Türlü oyunlarla meşgul olurken yolun aşagısından sarı bir ticari taksi göründü. Gelen, amcamın, şehrin kıymetli yerlerinde muhtelif sayıda ev ve dükkânları olan, duraklı ticari taksi sahibi kayınbiraderiydi. Arabanın arka koltuğunda ise türk filmlerinin zengin çocuğu şımarık piç rolünü oynayabilecek kadar şımarık torunu vardı. Kayınbiraderin tontonluk cihetinden Hulusi Kentmen rahmetliyi anımsatması ise sahneyi çok daha yalancı kılıyordu ama gerçekti. Eve yaklaşırken araba yavaşladı, biz çocuklar da o dönemi yaşayan ve arabayı nadir görebilen pek çok çocuk gibi arabayı seyre daldık. Arka koltukta oturan şımarık çocuğun elinde muz vardı. Soyulmuş ve yaklaşık dörtte üçü yenmiş. Araba tam önümüzden geçerken mahallede yaşayan dar gelirli bir ailenin çocuğu " aaa muz" şeklinde gayet şaşırmış, ve de sanki ilk defa muzu bu kadar yakından görmüş gibi bir tepki vermişti. işte o an ben de çocuk yaşta olmama rağmen içim burkulmuştu. Tabii bilmeyiz o zamanlar gelir dağılımı, adalet, hak, eşitlik ıvır, zıvır...

O günler zor dönemlerdi. insanlar ev sahibi olabilmek için kooperatife girerler, araba sahibi olabilmek için ise emekliliği beklerlerdi. Neyse ki kriz teğet geçti; eminim artık o çocuk muz yiyordur/ yemiştir. Ancak yukarıda bahsettiğim olay hala benim içimi burkmaktadır.

14 Ağustos 2010 Cumartesi

Evlilik Yoluyla Fransa Vizesi


Evlilik Yoluyla Fransa Vizesi (Aile Birleşimi Vizesi)
Sevgili okuyucu,
Bu yazı ihtiyaç duyulduğu halde gerekli bilgiye ulaşamamanın vereceği sıkıntıları gidermek için yazılmıştır. Aşağıdaki satırlarda okuyacağınız üzere satırların yazarı çok ihtiyaç duyduğu halde Fransa vizesiyle ilgili yeterli bilgi bulamamış ve birtakım sorunlar yaşamıştır. Kendinden sonraki kimselerin benzer sorunlar yaşamasını istemediği için bu yazıyı yazmıştır.
Fransa hükümeti 1 ocak 2009 itibarıyla evlilik yolu ile ülkeye göç etmek isteyen göçmenlere birtakım yeni yükümlülükler getirdi. Bu tarihten önce konsolosluğun neler istediği konusunda teferruatlı bilgiyi haiz değilim ve fakat evlilik belgelerinde herhangi bir sorun olmayan kişinin herhangi bir bekleme vs. olmadan hızlıca vizesinin verildiğini biliyoruz. İlgili tarihte, yani 2009 yılının başlamasıyla birlikte geçilen yeni usùl ise aşağıda detaylarına değineceğimiz üzere kabaca fransızca bilme zorunluluğu ile fransız cumhuriyetinin temel değerlerinden “bir miktar” haberdar olma zorunluluklarını içermektedir.

EVLILIK
Öncelikle, bahsettiğim evlilik bir Fransız vatandaşı veya çifte vatandaşlık sahibi (Türk ve Fransız vatandaşlıkları) kimselerle yapılan evliliktir. Evleneceğiniz kişi Fransa’da çalışan bir Türk vatandaşı ise(genelde işçi ailelerinin durumu) bunun prosedürü kısmen farklı olduğundan o konuya değinmeyeceğim.
Benim eşim çifte vatandaşlık sahibidir. Türkiye’ de benim yaşadığım ilçenin belediyesinde resmi nikahımızı kıydırdık. Akabinde konsolosluktan randevu aldık ve evlendiğimizi bildirmek üzere nikah cüzdanımız ve diğer nüfus belgeleri olduğu halde konsolosluğa gittik. Fransız evlilik cüzdanı vermek için bize bir hafta sonrasına yeni bir randevu vererek bizi gönderdiler.(Eğer eşlerden birisi evlilik cüzdanını almak için konsolosluktaki ikinci randevuya gidemeyecekse kimlik fotokopisinin arkasına-mümkünse fransızca- konsolosluğa gidemeyeceğini ve cüzdanın eşine verilmesini talep eden bir dilekçe yazıp imzalaması gerekir. Konsolosluk evlilik cüzdanını sadece her iki eş birden gelirse veriyor , tek eşe vermiyor.)
Bir de nikah kıydırmak için konsolosluğa başvurmak var ancak bunun hangi hallerde mecbur olduğunu bilmiyorum.(sanırım eş sadece fransız vatandaşı olduğu zaman olabilir.) Bu durumda konsolosluk sizi 3 kere randevuya çağırıyor ve evliliğin gerçekten bir evlilik mi olduğunu yoksa Fransaya gidebilmek için bir formalite mi olduğunu anlamak üzere birtakım sorular yöneltiyor. Biraz daha detaylı bir prosedürü var, eğer mümkünse bizim gibi bir Türk makamında nikahı kıyıp ardından konsolosluğa başvurmak prosedürü biraz daha kısaltır.

VİZE BAŞVURUSU
Fransız Cumhuriyetinin verdiği evlilik cüzdanını aldıktan sonra vize başvurusunu yapabilirsiniz. Burada önemli olan konsolosluğun istediği bütün belgeleri eksiksiz götürmektir. Maalesef kimi insanlarımız boşverci anlayışla eksik belgeyle konsolosluğa gelmekte ve “şu belgeleri tamamla tekrar gel” diye geri gönderilince öfkelenmektedir. Tedbirsiz, elini kolunu sallayarak konsolosluğa gidip azarlanmaktansa sizlere tavsiyem; başvuru belgelerini internetten alıp bilen birisine danışarak doldurunuz. Konsolosluğa giderken yanınızda kalem bulundurunuz. Konsolosluğun isteyeceği belgeler bazı internet sitelerinde ve özellikle konsolosluğun kendi resmi sitesinde yayınlandığı için burada tek tek yazmaya gerek duymuyorum.
İlk başvuruda sizden alınan belgeler kontrol edilecek eksiğiniz yok ise size bir telefon numarası verilecek ve bir gün sonra o numarayı arayarak randevu almanız istenecektir.

FRANSIZCA TESTİ
Size verilen telefon numarası eski adıyla ANAEM, yeni adıyla OFII nin Türkiye bürosuna ait telefon numarasıdır. OFII, Fransa Cumhuriyeti İçişleri Bakanlığına bağlı olarak çalışan “Göçmenlik ve Uyum Ofisi” dir.
Konsolosluktaki randevunuzun ertesi günü bu kurumu arıyorsunuz. Telefondaki kişi size fransızca ve fransız kültürünün temel değerleriyle ilgili yapılacak sınava katılmak istediğiniz merkezi sorar ve o merkezdeki en yakın tarihe veya size uyacak bir tarihe randevu verir. Bu sınavlar Türkiye’ de 4 ilde yapılmaktadır. Bu iller: Adana, Ankara, İstanbul ve İzmir’dir. Vizeye başvurduğunuz bölge ile sınava/kursa gittiğiniz bölge aynı olmak zorunda değildir. Ancak kursa gideceğiniz zaman sınava girdiğiniz yerde gitmek zorundasınız. Örneğin ben oturduğum şehirden dolayı vizeye Ankara’dan başvuruyordum ancak sınava ve kursa İstanbul’da katıldım. Yani sınav ve kurs aynı yerde olmak zorundadır.

SINAVIN İÇERİĞİ
İstanbul’da bana verilen randevu saatinde konsolosluğa gittim(İstanbul’da konsolosluk ve OFII büroları aynı yerde- Taksim meydani İstiklal caddesi). Takribi 40 kişi kadardık. İsimlerimizi alfabetik sıraya göre liste yapmışlardı. İçerde bir bayan bir erkek hoca vardı. Öncelikle bayan hocanın yanına gidip kimlik teyidi yaptıktan sonra bana sorularını yöneltmeye başladı. Sorulara sadece “evet, hayır, bilmiyorum” şeklinde cevap vermemiz gerektiği söylendi. Tam hatırlayamıyorum, 4 veya 5 adet soru soruldu, aklımda kalanlar şunlar:

- Aile içinde çocuk yetiştirmede bayanın da erkek kadar sorumluluğu var midir?

- Bir kadın erkeğe karşı boşanma davası açabilir mi?

- Eşinizin çalışmasına karşı çıkar mısınız?

Bunun gibi 1 veya 2 soru daha vardı ama unuttum. Şimdi bu soruların cevabı neye göre, kime göre? Ben hukukçu değilim, kimin kime dava açacağını net bilemem. Ancak benim kişisel yorumum su ki; bu soruların cevaplarının fransız toplumunun yasayiş düzenine göre verilmesi gerekiyor. Ya da farklı bir açıdan bakarsak kendi toplumu içerisinde medeni sayılabilecek bir fransızın bu sorulara vereceği cevaplara ne kadar yakın cevaplar verirseniz o kadar iyi olacaktir.
Son olarak da bir tane soru daha soruyorlar ki bu da Fransa ile ilgili genel kültür sorusudur. Herkese farklı şeyler sorulmakla beraber genel olarak “ Fransa’ nın başkenti neresidir? Fransa Cumhuriyetinin cumhurbaşkanı kimdir? Dünya çapında meşhur tanınmış 3 tane fransız ismi söyleyebilir mısınız?” şeklinde sorularla karşılaşılmıştır. Kanaatimce bu soruları sormaktan maksat da gitmeye niyetlendiğiniz ülkeyi ne kadar tanıdığınızı ölçmektir. Zira Fransa’ya gitmeye heveslenip de bu sorulara gerçekten yanıt veremeyenler olmuştur.
Eğer bu “Fransız Cumhuriyeti’nın temel değerleriyle ilgili test” ten başarılı olamadıysanız dil kursu haricinde ilave 4 saatlık bir kurs almanız gerekecektir. Bizim katıldığımız gün bu testi geçemeyenleri aynı gün öğleden sonra saat 13.00 de bu kursa almışlardı. Ben geçtiğim için bu kursta ne anlatıldığına dair bir fikrim yok.
Bayan hocanın sorularını yanıtladıktan sonra fransızca testini yapmak üzere erkek hocanın yanına gittim. Kendi memleketimde yaklaşık 50 saat fransızca kursu almıştım. 50 saatin bir dili öğrenmek için yeterli süre olmadığını biliyorum, ancak en azından bir yatkınlık kazanmak için gittim kursa. Kendim esasen daha önce öğrencilik zamanlarımda yurtdışında yaşadim, ingilizce ve almanca konuşabiliyorum, belli bir yatkınlığım var, biraz da asılırsam testi geçip belki İstanbul da 10 günümü harcamam düşüncesine de sahiptim. Fakat gördüm ki çok çok mükemmel fransızca konuşanlar hariçinde herkesi bırakıyorlar. Zaten iyi konuşanlar da ya ortaokul-liseden bu yana öğrenenler yahut üniversitede fransız dili edebiyatı bölümü okumuş kimselerdi.
Hocanın karşısına geçtim, bana bir kağıt uzatıp öncelikle onu doldurmamı istedi. Kağıtta fransızca olarak soyadınız, adınız, doğum yeriniz, doğum tarihiniz, yaşadığınız şehir ve bugünün tarihi soruluyordu. Bildiğim için yardım istemeden doldurdum. Daha sonra hoca bana fransızca biliyor musun diye sordu. Biraz biliyorum diye yanıtlayınca fransızca konuşmaya başladık. Adım, soyadım, yaşım, mesleğim, hangi kurumda çalıştığım, eşimin adı hocanın sorduğu şeyler arasındaydı. Kısa kısa bazen duraksayarak ama hepsini özenle yanıtladim. Hoca önce biraz kararsız kaldı “ fransızcan iyi değil fakat kötü de değil” diye söze başladı. Sonra bana kursun güzelliğini, katıldığım takdirde çok memnun ayrılacağımı, gerçekten çok faydalı olduğunu falan anlatmaya başladı. Ben de derhal “aman hocam, etme hocam, 3 aydır evliyiz, hanım gitti ben gidemiyorum vs. şeklinde amıyane tabirle ağlamaya başladim. Hoca OFII yetkilisi olan fransız bayana sormaya karar verdi. O bayanın yanına gittik; bizi çok fazla bile dinlemeden kalmama karar verdi.

KURS SÜRECİ
Özetle 10 işgünü boyunca İstanbul’da kursa devam ettim. Perşembe günü sınav olmuştuk. Bir sonraki Pazartesi kursa başladık. Sonraki hafta Cuma günü kurs bitmişti.
Kurs bitiminde bize iki adet sertifika verildi. Bunlardan birisi 40 saat Fransızca öğrendiğimize dair, diğeri ise fransız cumhuriyeti nin temel değerleriyle ilgili soruları cevapladığımıza dairdi.

SAĞLIK RAPORU
Artık vizeye başvurmak için önümüzde kalan yapılacak son iş OFII yetkili doktoruna gidip sağlık raporu almaktı. Herkes kendi başvuru bölgesindeki doktora gitmek durumunda olduğundan kurstayken bize verilmiş olan, Ankara'daki ilgili doktorun muayenehanesine gittim. Doktor akciğer filmi çekimi için başka yere gönderdi. Daha sonra filmle birlikte tekrar doktora gittim ve raporumu aldım. Bu raporu alanlar Fransa'ya geldiklerinde buradaki sağlık kontrolünden muaf tutuluyorlar.

NETİCE
Evlilik yoluyla Fransa'ya yerleşme konusunda kendi yaşadıklarımdan yola çıkarak mümkün olduğunca bilgi vermeye çalıştım. Umarım faydalı olmuştur. Yine akıllarda oluşabilecek herhangi bir soruyu cevaplamaya çalışacağım.


Önemli not: Burada yazılanlar resmi bir bilgi veya tavsiye değildir. Yalnızca süreçte yaşanılan tecrübelerin aktarılmasıdır.

Not 2: Sonraki yazıda Fransa'ya varış sonrası tecrübelerimi de aktaracağım.
Cok sonradan yapilan ekleme :
http://fransayagelingiden.tumblr.com/
arkadaslar bu internet adresi bizden sonra evlilik yoluyla fransa ya gitmis bir arkadasimizin bilgi ve tecrubelerini paylasmak amaciyla actigi bir sayfa. haliyle oradaki bilgiler de daha taze, oraya da bakmakta fayda var derim :)